Tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etmek amacıyla Türkiye’ye gelen bazı Avrupa şehirlerinin belediye başkanları, Adalet Bakanlığı tarafından izin verilmemesi nedeniyle Silivri Cezaevi’ne kabul edilmedi.
Ziyaret girişimi reddedilen heyet, İBB binasında temaslarda bulundu ve İmamoğlu’na layık görülen “Özel Demokrasi Ödülü”nü eşi Dilek İmamoğlu’na takdim etti. İBB Başkanı İmamoğlu, ödül töreni için cezaevinden gönderdiği mesajında, “Bu ödül Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında adalet ve özgürlük için direnen, otoriter baskılara boyun eğmeyen tüm yurttaşlara aittir” dedi.
İmamoğlu, 23 Mart 2025’ten bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik bir soruşturma kapsamında tutuklu bulunuyor. Ziyarete gelen heyet, Eurocities ve B40 şehir ağlarına üye belediye başkanlarından oluştu.
İBB Başkanvekili Nuri Aslan, ziyaretin Adalet Bakanlığı tarafından reddedildiğini belirtti. Aslan, açıklamasında “Bu bir siyasi operasyon” ifadelerini kullanarak davanın hukuki meşruiyetine dair ciddi kamuoyu şüpheleri bulunduğunu dile getirdi.
Avrupalı belediye başkanlarının düzenlediği törende, Barcelona Belediye Başkanı Jaume Collboni tarafından takdim edilen ödülü, Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu teslim aldı. Törende İmamoğlu’nun cezaevinden gönderdiği yazılı mesaj da kamuoyuyla paylaşıldı. Mesajda demokrasi, adalet ve özgürlük kavramlarının evrenselliğine vurgu yapılarak, mevcut siyasi ve yargısal süreçlerin bu değerlerle çatıştığı ima edildi.
Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak 2019 seçimlerinde büyük bir siyasi başarı elde etmiş ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin önemli isimlerinden biri olarak öne çıkmıştı. 2025 yılı itibariyle İBB’ye yönelik bir soruşturma kapsamında tutuklanması, Türkiye kamuoyunda geniş yankı uyandırmış, birçok kesim tarafından “siyasi gerekçelerle başlatılmış bir yargı süreci” olarak yorumlanmıştı.
Hukuki açıdan bakıldığında, yargı sürecinin içeriği kadar şekli unsurları da tartışma konusu olmuştur. Tutukluluk süresinin uzunluğu, ziyaret taleplerinin reddedilmesi ve yargılamanın şeffaflığına ilişkin sorular, davanın hem yerel hem de uluslararası hukuk normlarına uygunluğunun sorgulanmasına yol açmaktadır.

Ziyaret Kapsamında Söz Alan Belediye Başkanlarının İfadeleri İse Özetle Şu Şekilde:
- Vasil Terziev (Sofya): “Belediye başkanlarına yönelik saldırılar, doğrudan halkın iradesine yönelmiş saldırılardır. Özgür şehirler olmadan demokrasi yoktur.”
 - Sharon Dijksma (Utrecht): “Sadece başarılı bir belediye başkanı değil, bir eş ve bir baba hapse atıldı. Bu durum, yürek burkan bir noktadadır.”
 - Tomislav Tomašević (Zagreb): “Türkiye’de yalnızca muhalefet belediye başkanlarının yolsuzluk suçlamalarıyla tutuklanması, ciddi soru işaretleri doğuruyor.”
 - Haris Doukas (Atina): “Demokrasinin beşiği olan Atina’dan, bu dayanışmaya katkı sunmak için buradayım.”
 - José Francisco Herrera Antonaya (Madrid): “İmamoğlu’nun tutuklanması, halkın demokratik iradesine müdahale çabası olarak görülmektedir.”
 
AB üyesi ülkelerden gelen belediye başkanlarının doğrudan bir yargı sürecine dair görüş bildirmeleri, Türkiye-AB ilişkilerinde demokratik değerler temelinde yaşanan gerilimi yansıtan bir örnek olarak değerlendirilebilir. İfade özgürlüğü, bağımsız yargı ve seçilmişlerin siyasi hakları gibi başlıklarda yaşanan tartışmalar, Türkiye’nin AB ile tam üyelik perspektifini doğrudan etkileyen temel alanlardır.
Uluslararası yerel yönetim temsilcilerinin İmamoğlu’na açık destek vermesi, davanın Türkiye sınırlarını aşan bir boyuta ulaştığını göstermektedir. Özellikle demokratik değerler, hukuk devleti ilkesi ve yerel yönetişim standartları açısından Avrupa’daki belediye başkanlarının tepkileri, Türkiye’nin uluslararası imajı üzerinde etkili olabilecek niteliktedir.
Bu ziyaret, aynı zamanda Avrupa’da yerel yönetimlerin diplomatik bir aktör olarak da konumlandığını ve temel hak ve özgürlükler konusunda aktif tutum alabildiklerini göstermektedir.
İmamoğlu’nun tutukluluğu, “ölçülülük”, “orantılılık” ve “adil yargılanma hakkı” gibi hukuk devletinin temel ilkeleri bağlamında değerlendirilmektedir. Ziyaret taleplerinin reddi ise, cezaevi koşulları ve tutuklu hakları bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile çelişip çelişmediği yönünden tartışmaya açıktır.
Bu bağlamda, davanın içeriğinden bağımsız olarak, yargı sürecinin yürütülme biçimi, Türkiye’deki demokratik işleyişin niteliği açısından da belirleyici bir test alanı haline gelmiştir.












Leave a Reply