Günümüzde birçok ülkede siyasetin özü giderek değişiyor. Gerçek sorunlar arka plana itilirken, onların yerine dikkat çekici ama yüzeysel gündemler öne çıkarılıyor. Bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri de Türkiye’de yaşanıyor. Türkiye’de siyaset, giderek gerçek sorunların konuşulmadığı, algı ve duygu yönetimi üzerine kurulu bir gösteriye dönüşmüş durumda. İktidar, sorunları çözmektense, çözüyormuş gibi bir algı oluşturmayı tercih ediyor. Ortaya çıkan bu tablo, halkın duygularına hitap eden ve dikkati asıl meselelerden uzaklaştıran bir şova dönüşüyor.
Bu gösterinin merkezinde ise her zaman lider var. Liderin her hareketi, konuşması, hatta öfkesi bile adeta önceden yazılmış bir senaryoya göre ilerliyor. Söylediklerinin anlamından çok, nasıl söylendiği ve duygusal vurgusu ön plana çıkıyor; düşünce yerini duyguya, konuşma yerini şova bırakıyor.
Bu gösteride kurumlar da görevli teknisyenler gibi çalışıyor. Yargı bağımsız olmak yerine sahneye uyum sağlıyor. Üniversiteler bilgi üretmek yerine senaryoya uygun hareket ediyor. Medya ise eleştirel gazetecilik yapmak yerine sahnenin ışığını ayarlıyor. Meclis, halkın temsil edildiği bir yer olmaktan çıkıp liderin konuşmalarının prova edildiği bir salona dönüşüyor. Her kurum, kendi asli işini bırakıp sahnedeki yerini korumaya çabalıyor.
Siyasi Tiyatronun Sahne Donanımları
Modern siyasetin ‘sahne gösterisi’ gibi işlediği bu düzende, gösteriyi daha inandırıcı ve etkili kılmak için çeşitli sahne donanımları devreye giriyor:
Değişen Sahne Dekorları
Siyasi tiyatronun sahne dekorları, olayların ve atmosferin ruh halini yansıtarak mesajı görsel olarak güçlendiriyor. Ekonomik kriz gibi gerçekler, görkemli binaların önünde yapılan konuşmalarla perdelenmeye çalışılıyor. ‘Büyük projelerin’ açılışlarında devasa inşaatlar, ışık ve ses şovlarıyla sunulurken, bunlar arka plandaki toplumsal sorunları gizleyen birer perde işlevi görüyor.
Işıklandırma ve Özel Efektler
Tıpkı bir tiyatro oyununda olduğu gibi, ışıklandırma ve özel efektler görsel vurguları ve atmosferi belirliyor. Liderin konuşma yaptığı kürsü genellikle en parlak ışıklarla aydınlatılırken çevresi loş bırakılıyor. Havai fişek gösterileri, duman efektleri ya da lazer şovları, sıradan etkinlikleri bile birer şölene dönüştürerek iktidarın gücünü ve ihtişamını sembolize ediyor.
Dramatik Etki İçin Müzik ve Ses Efektleri
Dinleyicileri coşturarak duygusal bir yükseliş sağlayan ‘dombra’ gibi destansı müzikler, liderin konuşmaları öncesinde çalınıyor. Konuşma sırasında kullanılan vurgulu ses efektleri, liderin sözlerinin etkisini pekiştirirken; zafer kutlamalarında çalınan marşlar da milli duyguları harekete geçiriyor.
Bu gösterinin işlemesi için bir de seyirciye ihtiyaç var. Seyirci sadece izleyen değil; onaylayan, alkışlayan ve çoğu zaman sessiz kalan bir kitle. Asla sorgulamaması gereken bir kitle. İnsanlar tiyatro salonundan içeri girerken akıllarını dışarıda bırakıyor, gerçekle girip illüzyonla çıkıyorlar. Bu yüzden halkın gerçeklikle olan bağı çoktan koptu. Gerçekliğin yerini sadece bir hikaye değil, bir kılıfa sokma eylemi aldı. Mesela ekonomik kriz bir ‘algı operasyonu’ olarak sunuluyor, yoksulluk ise ‘şükür sebebi’ olarak gösteriliyor. Krizin nedenleri tartışılmıyor, yerine hamasi konuşmalarla duygular harekete geçiriliyor. ‘Yerli ve milli duruş’, ‘dünya liderliği’ gibi büyük ama içi boş sözlerle örülmüş bir anlatı gerçek sorunların üzerini örtüyor. Ancak bu kurgu en ufak bir eleştiriye bile dayanamıyor; çünkü temeli çürük. Hasbelkader aykırı bir ses sahnenin dışına taşarsa hemen susturuluyor.
Bu sahnelemenin en acı tarafı, gerçeğin sadece çarpıtılması değil, aynı zamanda değersizleştirilmesi. Gerçek artık tartışmaya değer bir şey değil. Soru sormak düzeni bozmak, şüphe duymak ise ihanetle eşdeğer sayılıyor.
Kitle İletişim Araçları ve Sosyal Medya Üzerinden Tiyatro Yönetimi
Kitle iletişim araçları, bu siyasi gösterinin sahne yönetimindeki en önemli unsurlardır. Televizyon kanalları, gazeteler ve radyolar aracılığıyla iktidara yakın iş insanlarının elinde toplanan medya kuruluşları, haber akışı ve yorumları sıkı bir kontrol altında tutuyor. Eleştirel sesler medyada yer bulamıyor, halk tek yönlü bilgi akışına maruz kalıyor. Medya, belirli konuları sürekli vurgulayarak istenilen gündemi oluşturuyor. Ekonomik sıkıntılar yerine ‘dış güçler’ veya ‘yerli ve milli üretim’ gibi konular işleniyor. Liderin karizmatik imajı medya aracılığıyla sürekli pekiştiriliyor. Kriz anlarında ise geleneksel medya durumu küçümsüyor, farklı bir yöne çekiyor ya da tamamen görmezden geliyor.
Sosyal medya da iktidar tarafından bu tiyatroyu yönetmek için etkili bir şekilde kullanılıyor. İktidara yakın trol orduları ve bot hesaplar organize biçimde hareket ederek belirlenen etiketleri hızla gündeme taşıyor. Bu sayede istenilen konular öne çıkarılırken eleştirel sesler bastırılıyor ya da itibarsızlaştırılıyor. Yalan haberler ve dezenformasyon sosyal medya üzerinden hızla yayılıyor; manipüle edilmiş görseller veya bağlamından koparılmış videolar hızla milyonlara ulaşıyor. Sosyal medya aynı zamanda muhalifleri, gazetecileri veya eleştirel düşünen herkesi hedef göstermek için bir araca dönüşüyor. Hızla tüketilen sosyal medya içerikleri, gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor.
Sahne Gösterisini Sürdüren Nedenler
İktidarın bu siyasi tiyatroyu sahnelemesinin ardında bilinçli stratejiler ve toplumsal dinamikler var. Rasyonel tartışmalardan ziyade duygusal bağ kurma ve kimlik siyaseti üzerinden hareket ediliyor. ‘Halife-i ruy-i zemin’ veya ‘herkes Türkiye’den korkuyor’ gibi hamasi söylemlerle halkın milli ve dini duygularına sesleniliyor; böylece eleştirel düşünme engelleniyor ve sorgulamayı azaltan duygusal bir bağlılık yaratılıyor.
Bir diğer neden, iktidarın sürekli gündem değiştirerek halkın derinlemesine düşünmesinin önüne geçmesidir. Sorunları çözmekten çok, farklı konuları sürekli gündeme taşıyarak dikkat dağınıklığı yaratılıyor. Medya ve sosyal medya üzerindeki kontrol bu işleyişin temelini oluşturuyor. Tek sesli hale getirilen ana akım medya, iktidarın söylemini kesintisiz yayınlarken, organize trol orduları yalan haberler yayarak muhalifleri hedef gösteriyor. Bu durum halkın bilgiye erişimini sınırlayarak tek yönlü bir algı dünyası oluşturuyor.
Liderin halkla kurduğu duygusal bağ, hitabet yeteneği ve kriz anlarındaki ‘güçlü duruşu’ üzerine inşa edilen lider imajı da bu gösterinin devamlılığında kilit rol oynuyor. Medya tarafından özenle planlanmış bir mizansenin parçası olarak yüceltilen bu imaj, iktidarı sorgulama mekanizmalarını zayıflatıyor. Ayrıca muhalefetin zayıflığı ve parçalanmışlığı da iktidarın kendi anlatısını rahatça dayatmasına olanak tanıyor. Ortak bir söylem geliştirmekte zorlanan muhalefet, tiyatronun devamlılığına katkıda bulunuyor.
Son olarak, sorgulama kültürünün zayıflaması bu tiyatronun varlığını sürdürebilmesi için temel teşkil ediyor. Eleştirel düşüncenin köreltilmesi halkın sunulan illüzyonlara kolayca inanmasına yol açarken; hakikatin değersizleştirilmesi ve şüphenin ihanetle eşdeğer hale gelmesi bu pasif kitlenin oluşumunu sağlıyor.
Perde Kapanınca!
Seyirci alkışlamaktan yorulur ya da oyun inandırıcılığını kaybederse perde kapanır; arkada bekleyen gerçeklik tozlu ama canlı bir şekilde ortaya çıkar. Türkiye’de de bu büyük tiyatronun bir sonu olacak. Dekor çürür, makyaj akar, sahne yıkılır ama gerçek tüm yıkıntıların içinden çıkar. Tiyatral bir yönetimin sahte bir gerçeklikle halkı sonsuza kadar kandıramayacağı da bir gerçek. Her oyun gibi bu da bitecek. İktidarın sahne performansı bugün için belirleyici olabilir ama yarını belirleyecek olan, perde arkasında bekleyen hakikattir. Perde bir gün kapanacaktır. O zaman sahne değil, gerçek konuşacaktır.
Leave a Reply